23 Şubat 2013 Cumartesi

CAHİLİYE TOPLUMUNDA KADINA BAKIŞ AÇISI


     İnsanlara yaşamları boyunca ihtiyaç duyabilecekleri her konuda gerekli tüm bilgileri Allah Kuran'da açıklamıştır. Dünya hayatının gerçek yüzünü, insanların yaratılış amaçlarını, güzel bir hayat yaşayabilmelerinin sırlarını, insan fıtratına en uygun olan ahlak anlayışını insanlara bildirmiştir. Allah'ın bildirdiği bu gerçeklere iman edip, hayatlarını bu doğrultuda yönlendiren insanlar dünyada ve ahirette gerçek mutluluğu elde etmiş olurlar.

     Cahiliye toplumlarında ise insanların hayatlarını yönlendiren, mutlak doğru olduğundan emin olabilecekleri bir güç yoktur. Tam tersine peşinden gittikleri kuralların büyük çoğunluğunun, ne zaman, kim tarafından ve hangi bilgilere dayanarak konulduğu dahi belirsizdir. Bu adı konulmayan, ama tüm cahiliye insanlarının yıllar boyu topluca uydukları kurallar, atalarından kalan bir gelenek olarak yaşanır. Cahiliye insanlarının yaşayış amaçları, idealleri, değer yargıları, kısacası toplum düzeninin üzerine bina edildiği tüm temeller hep bu anlayış ile oluşturulur. Toplumdaki her bireyin, içerisinde bulunduğu konuma, sahip olduğu sosyal statüye, cinsiyetine, inançlarına ve yaşam tarzına göre önceden belirlenmiş bir yeri vardır.

     Kadının toplumdaki yeri de, insanların büyük bölümünün etkisi altında kaldığı bu sabit bakış açıları ve değer yargıları doğrultusunda belirlenmiştir. Kimi toplumlarda kadının, bedenen erkekten daha güçsüz olması nedeniyle, ruhen de onlardan daha zayıf bir yapıya sahip olmaları gerektiği şeklinde yanlış bir inanç hakimdir. Kadının kişiliği, ahlaki özellikleri ve yeteneklerinin de, fiziksel yapısıyla orantılı olarak daha sınırlı olduğuna inanılır. Örneğin toplumda "erkek işi" ya da "kadın işi" diye ayırt edilen konular vardır. Elbette ki fiziki güçleri ve yapıları bakımından kadının yapabilecekleriyle erkeğin yapabileceği işler birbirinden farklıdır. Ancak cahiliye toplumlarındaki bu ayrım, bunun dışında, kadının akıl ve beceri yönünden de daha güçsüz görülmesine dayalı bir ön yargıdan kaynaklanmaktadır.

     Günümüzde kadınlar pek çok alandaki bilgi ve becerileriyle bu ön yargının geçersizliğini ortaya koymaktadırlar. Ancak yine de, toplumun bir kısmında kadının belirli işleri yapamayacağı ya da en azından erkeğin bu işleri daha akılcı ve daha pratik bir şekilde çözüme kavuşturacağı şeklinde bir inanç hakimdir.


     Yeteneğin yanı sıra, kimi insanlarda kişilik konusunda da kadının erkeğe göre daha zayıf bir yapıya sahip olduğuna dair bir kanaat vardır. Örneğin erkeğin soğukkanlılıkla karşıladığı bir olay karşısında, kadının paniğe kapılıp kontrolünü kaybetmesi ya da erkeğin irade kullanarak karşı koyabildiği bir zorluk karşısında, kadının iradesiz ve güçsüz davranması cahiliye toplumlarında bazı kişiler tarafından olağan bir tavır olarak kabul edilir. Ve bu kabul, çocukluk yıllarından itibaren, verilen eğitim ile kız çocuklarına da aşılanır. Erkek çocuklarını olabildiğince güçlü bir karaktere sahip olacak şekilde yetiştiren aileler, kız çocuklarına da tam tersi bir telkin verirler. Herhangi bir zorlukla karşılaştıklarında erkek çocuklarına 'erkekler ağlamaz, erkek gibi davran, cesur ol' derken, çocukları aksi bir tavır gösterdiğinde bu durumu onlara 'kız gibi korkaklık yapma', 'kız gibi ağlıyorsun', 'kız gibi ürkek davranıyorsun' gibi sözlerle anlatmaya çalışırlar. Aynı şekilde kız çocuklarını yetiştirirlerken de onlara sürekli olarak erkeklerden farklı oldukları, tavırlarını bu doğrultuda düzenlemeleri gerektiği yönünde telkinler verirler.

     Cahiliye ahlakının yaşandığı toplum içerisindeki kadının tüm görev ve sorumlulukları bu bakış açısı doğrultusunda, sadece belirli konularla sınırlandırılmıştır. Günümüz toplumlarının büyük bir kısmında kadının pek çok alanda erkeğe göre daha geri planda olması hep bu sabit değerlendirmenin bir sonucudur.

     Kadınlara yönelik bu çarpık bakış açısı, tarihin farklı dönemlerinde de çeşitli şekillerde ortaya çıkmıştır. Özellikle geçmişte yaşamış olan, cahiliye inançlarını benimsemiş toplumlarda bu düşünce son derece yanlış uygulamalara yol açmıştır. Allah Kuran'da bu toplumlarda, insanların kız çocuklarını değersiz görerek doğar doğmaz, diri diri toprağa gömdüklerini bildirmektedir:

      "Ve 'diri diri toprağa gömülen kızcağıza' sorulduğu zaman: "Hangi suçtan dolayı öldürüldü?" (Tekvir Suresi, 8-9)

     Başka ayetlerde ise Allah, "Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür?" (Nahl Suresi, 58-59) sözleriyle, kız çocuğu olacağını öğrenen kimselerin yüzlerinin öfkeyle dolduğunu, içerisinde bulundukları bu durumdan dolayı çevrelerindeki insanlardan utanıp gizlendiklerini bildirmektedir. Allah ayrıca bu kimselerin kız çocuklarını "süs içinde yetiştirilmiş ve mücadeleye açık olmayan kimseler" olarak değerlendirdiklerine de dikkat çekmektedir:

      "Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur. Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar)ı mı (Allah'a yakıştırıyorlar)?" (Zuhruf Suresi, 17-18)

     Allah, İslam ahlakından habersiz olan bu toplumlara gönderdiği peygamberleri ve indirdiği hak kitapları ile, kız çocuklarına karşı olan bu bakış açısının yanlışlığını bildirmiştir. Peygamberlerin tebliği ve İslam ahlakının insanlar tarafından öğrenilmesiyle birlikte, kız çocuklarını bir utanç vesilesi olarak görme düşüncesi ve cahiliye toplumlarında var olan bu uygulama büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.


     Allah Kuran'ın "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder. Veya erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir." (Şura Suresi, 49-50) ayetleriyle, insanlara ulaşan her türlü nimeti onlara verenin Allah olduğunu hatırlatmaktadır. Erkek çocuğu gibi, kız çocuğu da Allah'ın insanlara lütuf olarak verdiği bir nimetidir. İnsanın sorumluluğu ise, Allah'ın nimetine karşı nankörlük etmeden en güzel şekilde şükredebilmektir.

     Görüldüğü gibi, tarihin çeşitli dönemlerinde kadınlar hakkında farklı şekillerde ortaya çıkan yanlış bir bakış açısı hakim olmuştur. Ancak bu noktada göz ardı edilmemesi gereken önemli bir gerçek de vardır. Cahiliye toplumlarında görülen kadın karakteri, bu bakış açısını bir anlamda desteklemekte ve doğrulamaktadır. Cahiliye ahlakına sahip kimi kadınlar gösterdikleri karakter, ortaya koydukları tavırlar ve benimsedikleri ahlak anlayışı ile, kendileri hakkındaki bu sabit bakış açısının yanlış olmadığını ortaya koymaktadırlar.

     Oysa gerçekte kadın olsun erkek olsun mümin olan kimseler, keskin bir akla, derin bir kavrayış yeteneğine, güçlü bir kişiliğe sahip olabilen, üstün bir ahlak sergileyebilen kimselerdir. Allah'ın Kuran'da örnek vermiş olduğu Hz. Meryem ve Firavun'un hanımı kadınların en güzel örneklerindendir. Ancak kimi kadınların din ahlakından uzak bir hayatı benimseyerek cahiliye kurallarına göre yaşamaları, onların bu üstün yönlerinin körelmesine neden olmaktadır.

     İlerleyen satırlarda kadınların bu üstün ahlakı yaşamalarına engel olan cahiliye karakterine kısaca değinerek, ideal Müslüman kadın karakteri ile bu karakter arasındaki çarpıcı farklılıkları ortaya koyacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder